silgiSİZ

Pazar, Ekim 22, 2006

Ve Karşınızda Linea



Bu aslında bir hikaye, adı sonradan konulmuş ta ki bu zamana kadar saklı kalmış ''Linea''nın hikayesi...

Bir arabayı sıfırdan ortaya çıkarmak takdir edersinizki çokta kolay değil. Autoshow da kasım ayında segilenecek linea nın sürecinden biraz bahsetmek istiyorum sizlere. Yakın zamanda basına yansımalarıyla öğrendiğiniz bu araba hakkında bir kelam söyleme hakkım olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum çünkü azda olsa emeğim var. Benim ilk bebeğim desem yalan olmaz. Kaldı ki bizim kendi aramızda takip edilecek her proje için birbirimize ''hayırlı olsun'' bir bebeğin oldu diyerek latife yaparız. İşte bu yönüyle farklıdır benim için Linea.

Dediğimiz gibi arabayı kullanılır hale getirme süreci öylesine uzun bir maraton öylesine uzun bir motivasyon ve enerji ile beraber sinerji isteyen bir takım çalışmasıdırki neticesi ancak böyle bir çabaya ancak ödül olabilirdi. Temelde 4 yıllık bir süreci kapsıyor Linea nın hikayesi. Yönetim hiyerarşisinin oluşturulması görev tanımları tedarikçi tesbiti, stilin belirlenmesi ve tedarikçilerde detayların hayat bulmasıyla bütünü oluşturma adına parçaların bir araya getirildiği o doğum sancısını hissettiren stres dolu günler.

Linea; dünyaya Brezilya ve Turkiye den yayılacak olması bizim için bir gurur kaynağı. Bugün Fiat için lokomotif sayılacak iki ülkeden bahsediyorum. Bu Turk muhendislerinin, çözüm odaklı olmasının ve ne derece profosyonelce bir çalışma yaptığının bir ispatıdır aslında. 172 milyon euro luk bir yatırımla yılda 60 bin adet üretilmesi planlanan ve ağırlıklı ihracata yönelik üretilecek bir araç linea.

Çizgisi itibariyle Fiat ın imajına daha guzel yüz getireceği kanaatindeyim. Fakat herkes isminin türkçe olmasını beklerken son bir kararla isim ''linea'' olarak lanse edildi. Endişem odur ki bu ismin albea, siena gibi modelleri çağrıştırmasından dolayı daha kullanıcıyla birebir tanışmadan son kullanıcıda yanlış bir intiba uyandırması yönünde. İsme kadar herşey iyi gidiyorken ismin ''linea'' olması bende biraz pazarlama strateji hatası izlenimini verdi. Umarım bu emekler böylesi strateji hataları ile heba olmaz. Saygılarımla...

Pazartesi, Ekim 16, 2006

ETKİLEŞİM

Ülke insanlarına göre veya bir çevreye özgü söyleyişlerinin farklılaştığını hepimiz biliyoruz. Bu farklılık bir yandan dilin zenginleşmesi olarak görülürki doğrudurda. Bu çeşitliliği etkileyen bir çok sebeplerden en başta olanı ülkenin toprakları üzerinde barındırdığı kültür değişikliliğidir ki, buda uzun zamanlarla dil üzerinde çeşitliliğe neden olmuştur. İşte bu cevreye özgü veya ülke insanlarına ait söyleyiş değişikliğine ''aksan'' diyoruz.

Türkçemizde de olduğu gibi bir çok ülkenin dilinde de aynı etkileşimin olduğunu düşündüğümüzde ortaya aslında guzel bir mozaiğin çıktığı ve globalleşen dünyanın doğal bir uyumu gibi diller arası bir etkileşim olarakta yorumlanabilir. Aslında bu konuyu bu yönüyle değil çok daha farklı bir yönüyle ele alacağız.

Farklı ülke insanlarına ait bu söylem farklılıkları veya bölgelere ait bu farklılık insanların dışında başka ne gibi bir etki veya ülkeler arası farklılık gösterir. Böyle bir etkileşim olduğuna inanıyormusunuz? Konuyu değiştirmeyeceğim ama empati yapmanız için şu bilgiyi sizinle paylaşmak isterim.

İnsanların yaşadıkları coğrafi yapılarına göre tiplerinin, ve karakterlerinin bir uyum içerisinde olduğunu. Bunu aslında çoğumuz biliyoruz. Dağlık bölgelerde yaşayanların daha keskin ve sert bir yüz hattı olurken, bir akdeniz iklimi insanının cok daha relaks kişiliği, yüz hattındaki yumuşak geçişler sanki bu anektodu dogrular yonde. Kaldıki bu bölgelere ait aynı familyadan gelen hayvanların tiplerinde bile farklılıklar gözlenmiştir.
Bu bakış açısı ile aksanların ülke veya cevreye göre değişirken bundan etkilenin sadece insanlar olmaması beni çok şaşırtmıyor.Kaldıki öyle olduğunu İngiltere Batı Üniversitesi dilbilimcilerinden Prof. Jeanine Treffers-Daller de yaptığı bir araştırma neticesinde coğrafi farklılıkların hayvanların seslerinde de farklılıklar gösterdiği yönünde.

İngilterenin farklı bölgelerinde yaşayan ineklerin seslerini inceleyen Prof. Daller seslerin insanların seslerindekine benzer farklılığının olduğunu ispatlamış. Aynı çalışmayı ingiltere Üniversitesinden Sesbilimci Prof. Jhon Wells te yapmış ve bölgelere ve ülkelere göre insanlarının aksanlarındaki farklılığın kuşlardan sonra ineklerde de gözlendiğini belirtmiş. Hatta ineklerin bu konudaki farklılığın yöre insanın aksan farklılığınında etkisi oldu yönünde bilimadamları hemfikir.

Hayvanlarda insanlar gibi iletişimlerinde çevreden duydukları seslerden etkilenerek çıkardığı karakteristik sesler ile birbirleri arasında bir fark oluşturdukları kesin. Böylesi bir çeşitliliğin insanların dışında hayvanlar arasında da olması olayı çok ilginç bir boyuta taşıyor. Oda bu etkileşimin sadece sesle kalmayacağı yönünde. Yani insanlar zaten birbirinden etkilenerek aynı cografyada kendilerine has tavır ve davranış örnekleri bile oluştururken aynı coğrafyadaki hayvanların ve diğer canlıların bu etkileşimden ayrı tutamayız. Hele hele çevremizdeki insanları gözlemlediğimizde bu etkileşimin tek taraflı olduğunu hiçbir şekilde söyleyemeyiz. Değil mi?

Salı, Ekim 10, 2006

Mr. Sequel


Herşeyin alternatifini arıyoruz. İlişkilerimizden tutunda yaşam tarzımıza, alışkanlıklarımızdan tutunda pahalı olan herşeye kadar. Sadece bir nedenimiz olması yeterli alternatif arayışına başlamak için.
Otomotiv sektöründe ise son zamanların önemli konularından biri olan alternatif yakıtlı araçlar üzerine Ar-Ge ler son sürat ile çalışıyor.
Bunlardan biride 2005 uluslararası otomobil fuarında bebeklerini sergileyen GM.

GM CEO su Rick Wagoner'in ''bir uzay çağı otomobili'' olarak adlandırdığı Sequel; sahip olduğu yeni yakıt teknolojisi ile GM nin teknoloji şovu yaptığını gösteren bir eser. Test için imal edilen Sequel; hücre yakıt odalı olarak adlandırılan teknolojisi ile 500 km yol yapabiliyor, kaputu açtığınızda bir karburator, silindir blogu, yag pompası gibi ekipmanları göremezken sadece siyah bir kutu ve elektrik motorunu görüyorsunuz.
Otomotiv sektoru başta olmak üzere enerji sektörününde yüzünü değiştirecek bu çalışma en başta çevre dostlarınıda sevindirecek. Daha yeşil ve daha temiz bir dünya sloganı en azından otomotiv sektörünün ciddi çalışmasıyla gururla soylediği bir slogan haline geliceğe benziyor.
Bu işin arkasında olabilecek siyasi ve ekonomik etkilerden etkilenip dunya pazarında bazı engellere takılmazsa çok şey değişeceği kesin.
2005 yılında 10.6 milyon dolar harcadığı programda yakıt hücresi teknolojisi yanında by-wire ve jant motorları gibi yeni teknolojilerinde kullanıldı aracın banda girip seri şartlarda üretilir seviye ye gelmesini 10 sene olarak öngören GM CEO su R.Wagoner çalışmaların devam edecekleri belirtti.


Sequel yapılan bir depo ile 300 mil den fazla yol testinde 60 mph ya 10 saniyeden daha az zamanda ulaşılırken şuan piyasada olan diğer rakipleri benzer teknoloji uygulamaları ile 170-250 mil gidebilirken (oda bataryanın kullanılmasına baglı) 60mph ye 12-16 saniyede ulaşabiliyor.
Görüyoruzki; herşey hızla gelişiyor ve değişiyorken bizim buna seyirci kalıp alkışlamaktan çok daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Lütfen insanların sizede alternatif bulmasına fırsat vermeden harekete geçin. Saygılarımla...

Cumartesi, Ekim 07, 2006

İş İlanı


İşsizlik ülkemizin realitelerinden biri. Bu yazımın birinci dereceden muhatapları iş arayan herkes ama öncelikle arana özellikleri veriyim.

Yönetici asistan konumunda görev yapacak, basinla ilişkileri yönetecek doktorasını bitirmiş veya halen yapıyor olan tercihen astronomi veya fizik konusunda egitimini almış olması gereken adayın bilgisayarda donanım ve yazılımdan iyi derecede anlayıp yabancı dilde mukemmel olması yeterli. Adayin ayrıca ingiltere de kalmaya veya yurt disi seyahatlerine hicbir engelininde olmamasi gerekiyor. Peki hemen adayların akıllarında oluşan konuya gelelim ''maaş''. Bu konuda da patron en az 4500 YTL yi gozden cikarmis durumda. Ne dusunursunuz? Bu bilgiler yeterli mi? Degil dimi? Kimdir bu firma veya sahibi kimdir? Tamam biraz da mustakbel patronunuz hakkında bilgi vereyim size.

Emrinde calisacaginiz insan 1942 yılında dogmus bir fizik bilim adamı. İlk esinin boşanma sebebi kendisinin onu bir köle gibi kullanması olmuş. Eski eşinin bir açıklamasında '' adam ogleyin ekonomi kitabi okuyo burnunu bile ben siliyorum ama buna ragmen beni bir hizmetci gibi goruyor'' dediği belirlenmiş. Kendisine göre ise eşi kendisini aldatmış. 3 cocuk ve bir torun sahibi olan bilim adamı bir hizmetcisi ile halen beraber yaşamaktalar.

Esas olarak egitimini kosmoloji uzerine bitirmiş olup uygulamalı matematik ve teorik fizik konularında ciddi tecrubeler edinmiş. Kendisinin tanınmasını sağlayan ''Zamanın kısa tarihi'' adlı eseri bugune kadar 9 milyon satarak bestseller e giren ilk bilimsel kitap olmuş. 21 yaşında yakalandğı bir hastalık neticesinde 38 yaşında tamamen bir yardımcıya ihtiyaç duyar bir hale gelmiş. Halen bir universitede matematik konusunda öğretim görevlisi olarakta çalışan müstakbel patronunuz son zamanlar da dış dünya ile irtibatını koparıyor diye çıkan söylentilere karşı ''bu benden cok dunya icin bir trajedi" diyerek cevap vermiştir. Kendisine ait bilgisayarlı koltuğu onun için vazgeçilmezleri arasında olan bilim adamımız ve sevgili patronunuz Stephen Hawkins' dir.

Evet uzmanlık alanı einstein teorilerini de kapsayan , quantum mekaniği, evrenin kökeni ve kara delikler olan S.Hawkins kendisine bir yardımcı asistan almayı düşünüyor. Peki siz düşünmez misiniz?

Çarşamba, Ekim 04, 2006

Bakmayı Bilmek


Günlük hayatın vazgeçilmezlerinden parakende satış. Son kullanıcıya hitap etmesi yonuylede onemi hiçbir zaman kaybolmayacak bir kavram. Ürünün müşteri ile ilk fiziksel temasının olduğu bir satış yöntemi. Hele hele bizi insanımız gibi ürünü eline alıp hissetmedikçe almayan bir toplum içinde önemi bir kat daha artıyor.Diğer yandan parakendeciliğin sanal ortamdan yayılma hızıda bahsedilmeyecek boyutlarda değil. Ve bu önemin en büyük etkilerinden biri hepimizin bildiği hipermarketler. Bir çok şeyi bir arada bulabileceğiniz büyük alış-veriş merkezleri. Tüketiciye her yönüyle hitap eden bir mekan. Yani mağazacılığı tetikleyen ve geliştiren bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor ''parakendecilik''.

Gelişen toplumumuzda her konuda olduğu gibi parakendeciliğin etkilerinin neticelerinden nasiplenen ulkemizde halihazırda devam eden küçük mağazacılık yaygın bir şekilde devam etmekdir. Kaldı ki bazı iş kollarının hipermarket konseptinde düşünülmesi pek mümkün olmadığı gibi bugüne kadar bir proje kapsamınada alınmamış.

Mağazacılık konusunda farklı bir yaklaşımı Pablo Jensen den gördük. Bugun Fransada lyon ticaret odasında danışman olarak çalışan Pablo Jensen farklı bakış açısı ile yenilik adına bir tarz geliştirmiş ve hayata geçirmiş. Bakış açısını atomun yapısındaki elektronların etkileşiminden esinlenerek sektörlerin birbirlerine zemin oluşturması noktasında birbirine yakınlaşmasının verimi ve devamlılığı arttıracagını düşünürken, aynı olan birimlerinde birbirini iterek (ihtiyaç duymayarak) farklı mekanlarda yapılanmasının doğal bir yapılanma olarak yorumlamış. Bu bakış açısıyla mobilyacıların beyaz esya magazalarını yanına çekerek bir bütünlük oluşturmasının ve birbirini beslemesinin devamlılık için önemli bir etkileşim olduğunu yaptığı deneyimler neticesinde ispatlamış. Ve bugun yeni kurulan şirketlere kurulacağı mekanlar hakkında danışmanlık yapmaktadır.

Bu aslında başarılı bir modelleme gibi düşünülsede bazı gerçekler gözardı edilmiş olabilir. Bir lokantanın yerinin seckin bir yerde olmasını bulunduğu mekanın manzarasının ve seçkinliğinin müşteri için önemli olurken bu modelin neticesi olarak bir manavın yanında olması ortamı nekadar nezih yapabilir ve ne kadar tercihedilebilir olabilirki. Böyle bir model son kullanıcının istek ve ihtiyaçlarıı gözönünde bulundurmak şartıyla kontrollü olarak uygulanabilir.

Dikkat çekmek istediğim nokta ise; Pablo Jensen in yaklaşım tarzı. İşte bazen hayatı kolaylaştırma adına, verimlilik adına bazı modelleri hayatın içinden macro veya micro yapılardan esinlenebilineceğini ve herşeyin bir yenilik adına yardımcı bir öge olabileceği gerçeğini bir kez daha hatırlatmasıydı. Bakmasını bilene hayatta bir fikir için çok fazla şeyin olduğu bir gerçek.
Saygılarımla...

Pazartesi, Ekim 02, 2006

Kapak Konusu : UYKU



Uyku; dış dünyalara karşı bilincin, bütünüyle veya bir bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliyin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumudur. Bu tanım TDK nın bir ifadesi. Her kelimemizde olduğu gibi mecaz anlamıda olsa biz işin özüyle ilgileneceğiz.

Her yönüyle ilginç bir hadise olduğu için kapak konumuz vede ilk yazımız olarak konuyu hepimizin sevdiği birşeyden seçmek istedim. Çokça ihtiyaç duyduğumuz ancak haftasonları özlemimizi giderdiğmiz vazgeçemediğimiz bir gerçek uyku.

Bu konu insan hayatı için nekadar normal olsada bir bilmin konusu olmuş, bu başlıkta bir çok araştırmaya akademisyenler imza atmıştır. Sizler için bu konuyu biraz kurcaladık, hergün ihtiyaç duyduğumuz bu gerçek hakkında sizlerle birkaç bilgiyi paylaşalım.

İnsanların %75 inin 7-8 saat uyuduğu, ülkemizde 6 saatin altında uyuyanların oranının %10 civarında olup, 8 saatten fazla uyuyanların ise %15 dolaylarında seyrettiği bilimsel bir araştırma neticeleridir. Yapılan araştırmalarda uykunun genetik bir geçiş olduğu ispatlanmış ve tek yumurta ikizlerinin uyku yapılarının ve saatlerinin birebir aynı olduğu ile kanıtlanmıştır.

Aslında uykunun 3 fazdan oluştuğunu söylüyor bilim adamları. 1. ve 2. fazlar daha yüzeysel iken asıl uyku denilen REM dönemi olarakta bilinen ''yavaş uyku'' dönemidir. Uzun uyuyanlar ile az uyuyanların uyku yapılarıda birbirinden farklılıklar gösterir. Cok uyuyan kişi sadece 2.faz donemini daha uzun tutar. Yoksa asıl uyku denilen REM döneminde bir değişiklik olmamaktadır.

Az uyuma isteğini, kişilerin gayretleri ile saglıklı bir vücud için 4 saat civarına çekilebilir. Daha aşağıya çekilmesi fonksiyonel bozukluklara (odaklanamama, anlayış zayıflığı, dalgınlık, halsizlik gibi) sebep olaktadır. Bunların hepsinin yanında ''uyku pozisyonları'', ''uyku bozuklukları '' gibi ana başlıklı konular hakkında çok araştırmalar sözkonusudur.

Biz cok derinlere girmeden sizlere sadece kapıları araladık. Fakat bana bu araştırmada ilginç gelen '' Turk Uyku Araştırma Derneği '' nin olmasıdır. Bu konuda böyle bir etkinlik fazlasıyla şirin ve enteresandır bana göre. Ayrıca uyku bozukluğu olanlar içinde küçük bir sürprizim olacak linkte.

Bütün bunların yanında vazgeçilmez bir gerçek olan uykuyu daha etkin kullanmamız gerektiği bir gerçek. Böylece gelişmek için, okumak için, üretmek için ve iletişim kurmak için en azından kendimizi ve çevremizi iyileştirmek için zaman kazanmış olacağız. Geri kazanımı olmayan ve çağımızın en kıymetli kavramı olan zamanı iyi değerlendirmek gerek. Saygılarımla...


 
Statcounter